20 Temmuz 2011 Çarşamba

Bozcaada...






Efendim, Bozcaada tabi ki görülmesi gereken zenginliklerimizden biri. Bu adaya gitmek için Çanakkale Geyikli iskelesinden feribota binmeniz gerekiyor. 1 saate varmadan adaya varıyorsunuz. Fotoğrafçılıkla uğraşanlar için Bozcaada gerçekten de saklı bir cennet. Adaya ayak basar basmaz Bozcaada Kalesi sizi tüm endamıyla karşılıyor. Kalenin kesinlikle görülmesi gerekmekte. Tabi içinde aşırı dikkat çekici bir şey olduğunu söylersek yalan olur. Ama yine de manzarası için bile değer. Ada’da çok sayıda lokanta var, ağırlıklı olarak balık ve hamur işleri yapan restoranlar mevcut. Ben ise şehir merkezinde bir futbol sahasının yanında yeşil bir kulübenin içinde köfte yapan bir amca buldum. Ev tipi köftesi çok güzel, size önerebilirim. Mekanın adı Köfteci Lütfü Usta…Bunlar dışında Adada Rum mahallesi var. Binalar inanılmaz güzellikte. Ne yazık ki bu Rum mimarisi adanın yalnızca bu mahallesinde ayakta kalmış. Arnavut kaldırımlarıyla bu tarihi rum evleri muhteşem bir bütünlük oluşturmuş. Fotoğrafçılara duyrulur…Aracınızla ayazma plajına gitmelisiniz. Buranın denizi oldukça soğuk lakin tertemiz. Bazı zamanlar çok kalabalık olsa da bir girin derim. Canınız burada bir şeyler yemek isterse gözlemeciler ve balıkçılar var. Tabi ki kazık olan fiyatlara dikkat etmeniz şartı ile…Adada bağcılık çok meşhur olmakla beraber satılık üzüm bağları var. Bu bağları görebilirsiniz. Neyse ki bu araziler kesinlikle yapılaşmaya kapalı. Adada konaklamak isterseniz çok sayıda motel, otel, pansiyon mevcut ama dikkat etmeniz gereken şey otelin bulunduğu lokasyon, şehir merkezinde konaklamak önemli olabilir. Otel rezervasyonunuzu yaparken buna dikkat edin.

19 Temmuz 2011 Salı

Fethiye, Ölüdeniz, Dalyan...












Fethiye, Ölüdeniz ve Dalyan belki de Türkiye coğrafyamızın görülmesi gereken top 3 yerlerinden biri...Fethiye şehir merkezinden bahsetmeye pek gerek yok, gayet güzel şehirleşmiş ve turistleşmiş. Merkezdeki otel fiyatları hakkında pek bir bilgim yok. Benim anlatmak istediğim ilk yer Fethiye Saklıkent...Burasını Antalya Saklıkent ile karıştırmamak gerekiyor çünkü bu iki yer ayrı. Küçük bir kanyon düşünün, aşağıdan buz gibi, berrak bir su akıyor, siz de o sudan birkaç metre yükseklikte kayalara tutturulmuş yürüme platformlarında bu eşsiz doğayı izliyorsunuz. Saklıkent gerçekten de çok saklı imiş zamanında, bir çoban bulmuş buraları. Platformun sonunda su ile bütünleşme şansınız var. Ayrıca nehir kıyısında yemek yeme imkanınız da var. Buradan terkedilmiş bir yunan köyü olan Kayaköy'ü ziyaret edebilirsiniz, tabi eğimli arazide gezme enerjiniz varsa, köyün eğimli bir arazide yapılmasının sebebi tarım alanlarını yok etmemekmiş, iyi düşünmüş zamanında yunan, evlerin pencere ve kapı ahşapları yok, sadece taş yapılar ve taş yürüme yolları var, ayrıca kilisesi de görülmeli kanımca...Ve ilginç bir bilgi; buradaki evlerin ahşapları kurtuluş savaşında kullanılmış silah, araç üretimi vs için...Buradan Ölüdeniz Merkeze gidip tabiat parkından denize girmenizi öneriyorum. Çok açık söyleyebilirim ki burası Türkiye'nin tartışmasız en güzel denizi. Bir kano kiralayıp deniz seviyesinden 10 cm yukarıdan başlayan çam ağaçlarını yakından görmenizde fayda var. Ölüdeniz'den sonra Dalyan'a gidebilirsiniz, Dalyan'dan kanal aracılığı ile sizi istuzu plajına götüren tekneler var, 10 km civarı uzunluktaki kanaldan geçerek ulaşabiliyorsunuz bu plaja, bu kanal yolculuğu esnasında tatlı su ile tuzlu suyun karşılaşma noktasında kurulmuş olan kapatma sistemi ilginç. İstuzu plajını anlatmaya gerek yok kendiniz gidin görün, yalnız ben gittiğim zaman biraz dalgalı idi deniz, kanal yolculuğu dönüşünde dağlara yapılmış kaya mezarları gerçekten "nasıl yapmışlar acep ?" dedirtiyor kendilerine...Otel yelpazesi çok geniş, her bütçeye göre otel var, yiyecek konusu da öyle bu sebeple spesifik bir önerim yok sizlere...

Hollanda'da sessiz bir kent; Breda...


Breda, Hollanda'nın güneyinde bulunan sevimli mi sevimli, mini mini bir şehir. evler tipik kuzey avrupa ülkelerinin evleri, tertemiz sokaklar ve sokakların 2 tarafında uzanan bahçeli, ingiliz tuğlalı villalar. herkesin kendine ait bisikletleri var. bir yerden bir yere giderken bisiklet için ayrılmış yollar var. Breda dümdüz bir şehir. neredeyse hiçbir eğim yok. Araçların geçmesinin kabul edilmediği şehir merkezinde İngiliz tipi publar mevcut. Akşamları Hollanda insanını buralarda bolca görebilirsiniz. Ayrıca merkezdeki büyük kilise görülmeye değer yerler arasında. Breda'ya gittiğiniz zaman yapacağınız en güzel şey, bir bisiklet bulup şehrin ağaçlık alanlarında sürmek. o temiz hava insanı yeniden canlandırıyor. Breda'dan sahile bir şekilde inmeyi başardığınızda deniz kenarında midye çiftlikleri var, burada farklı deniz ürünlerini yiyebilirsiniz. Son olarak Breda'nın Belçika'ya çok yakın olduğunu unutmayın, günübirlik çıkıp Antwerp gibi Belçika şehirlerini gezebilirsiniz. 

bodrum'un incisi Gündoğan...

2003 yılından beri yazlarımı geçirdiğim bir mekan Gündoğan, Bodrum'un 20 km kuzey batısında bulunup eski adı farilya'dır. Farilya da rumca güneşin doğuşu anlamına gelmektedir. Neyse efendim, yolunuz Bodrum yarımadasına düşerse görülmesi gereken yerlerden biridir burası. her ne kadar şuan yapılaşma zirve düzeylerde olsa da denizinden faydalanabilirsiniz. Gündoğan'da 3 km'lik bir sahil şeriti var, burada çeşitli balık lokantaları, oteller, moteller, kafeler var. denize girmek için ister halk plajını kullanırsınız ki bu halk plajı mavi bayraklıdır ve denizi gerçekten harikadır, isterseniz  costa farilya, begonvil gibi butik otellerin iskelelerini, isterseniz de galimera restoran'ın iskelesini kullanırsınız. Bir de çok az kişinin bildiği küçükbük denilen bir koy vardır gündoğan'ın hemen yanı başında, merkezden 3 km'lik asfalt bir yolla buraya gidin derim. güneş batarken burada serdar motel'in iskelesinde güzel bir yemek yiyebilirsiniz. ya da muhtar'ın yeri hemen buranın yanında onun mezeleri, yemekleri çok daha iyi diyorlar. gündüz vakti küçükbük'e giderseniz mutlaka denize girin zaten başka yapılacak birşey de yok...denizi biraz daha sakin gündoğan'a göre...neyse bir de küçükbük'te kaptan'ın yeri diye bir restoran var ama köylüler işletiyor. şerafettin diye bir garsonları var. burada tamamen doğal ev köftesi ve patates kızartması yiyebilir ya da çiğ böreğin tadına bakabilirsiniz. tüm bunları yerken denizin 2 adım yanında olacağınızı unutmayın. bir de buranın fiyatları kazıkçı yerlere göre anormal ucuz. son olarak sacide'nin yeri diye bir restoran var küçükbük'te buranın da çiğ böreği ve lahmacun'u harika. zaman bulabilirseniz gündüz gündoğan'da tekne turu alın, hattat koyu, apostol adası gezilecek yerler arasında, apostol adasına uğrarsanız peynir çiçeği mağarası ve terk edilmiş kiliseyi görün derim...

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Ahan da başladık, Hong Kong ve gideceklere tavsiyeler...



Öncelikle Hong Kong, Amerika'nın Çin'i nasıl bir tüketim toplumuna dönüştürdüğünün en güzel örneği olan güneydoğu asya şehir devletidir. kowloon, hong kong ve lantau denilen 3 büyük ada ve diğer küçük adacıklardan oluşur. gitmek isteyenler için birkaç tavsiyem olabilir. THY 777'lerini buraya gönderir bu sebeple eğer bir uçak manyağı iseniz Thy ile Hong Kong'a gitmelisiniz. Bu arada uçuş 10 saat civarı sürmekte...
mevsim
kış musonu mevsimine tekabül eden dönemde gitmeniz daha iyi olur çünkü yazın muazzam nem, sıcaklık ve soya yağında kızartılmış ördek kokusu sizi tam anlamıyla dehşete düşürebilir. ocak ayında gündüz sıcaklığı 15-20 gece ise 10 derece civarı bazen üşüyebiliyorsunuz ama şapur şupur nem içinde terlemekten iyidir diye düşünüyorum.
ulaşım
olağanüstü bir ulaşım sistemleri var. metroya mtr diyorlar siz de öyle söyleyin. biraz pahalı olsa da havalimanından istediğiniz yere metroyla gidebiliyorsunuz. ayrıca çok sayıda otobüs her hatta hizmet vermekte. adalar için sık vapur seferleri uygulanıyor. yanınızda sürekli bozuk para taşımak istemiyorsanız bir yerden octopus card alın akbil niyetine ama bu octopus card dedikleri olay her yerde geçmekte. gerçekten baya akıllı ama kart bulmaya üşeniyorsanız size jeton veren akıllı makineler her yerde bulunmakta hiç şüpheniz olmasın. ben octopus card almadım hiç de sıkıntı çekmedim.
konaklama
kesinlikle internetten otel rezervasyonunuzu yapıp öyle gidin; zira otel fiyatları 2 katına kadar farklılık gösterebiliyor boşuna kazık yemeyin. şehir merkezinde uygun fiyatlı oteller var. kowloon adası üzerinde otel bulmak en uygunu ve nathan road denilen merkez caddeye yakın bir otel bulmaya çalışın.
halk
halkın büyük çoğunluğu düzgün ingilizce bilmiyor. bu sebeple gezi programınızı kendi ülkenizde önceden yapın. oraya gidince de mutlaka bir harita alın zira haritanız yoksa insanlarla anlaşamadığınızdan dolayı 5 km yanlış yöne yürüyebilir yahut yanlış adaya gidebilirsiniz. halk çok sıcak kanlı değil. satıcılar sizi kazıklamak için uğraşıyor, 1 dk internet kullanmak için ücret istiyorlar, yalvar yakar parasız kabul ettiler. satıcılarla mutlaka pazarlık yapın. çok az insan güler yüzlü ama çin disiplininden olacak kimse görevini boşlamıyor. her yer çiçek gibi tertemiz. bir de ürünü almaya yakınken vazgeçince fiyatlarda daha büyük indirimler yapıyorlar.
yeme içme
bazı sokaklarda hayatımdaki en kötü kokuları tanıma fırsatı buldum. dünyanın en iğrenç kokuları sanıyorum ki burada. bu, anlatılmaz yaşanır bir durum. her yerde mc donalds ve mcafe'ler var. bütün fast food çular var. çin yemeğini seviyorsanız gerçekten çok ucuz. deniz ürünleri söylenildiği gibi aşırı ucuz falan da değil, türkiye gibi kazıkçı bir ülkeye göre daha ucuz ama öğrenciye yine de pahalı. ladies market'in orada bir türk restoranı var. fatih abi isteyene yardımcı oluyor. birkaç kebapçı daha var isteyen gitsin yesin. kahvaltı için nathan road'da 2 tane pastane var bir tanesinin adı bread talk, burada tatlı tuzlu çok güzel ürünler var. bakkal olgusunu 7 eleven mağazaları ele geçirmiş durumda. kahvaltısını peynirsiz yapamayanlar peyniri supermarketlerde bulabilirler. kowloon adasında kalanlar deniz ürünü yemek isterlerse temple street'in ortalarında güzel bir lokanta var. bu da kıyağım olsun gideceklere, orada daha çok thy ekibi takılıyor zaten.

alışveriş
dünya markalarının mağazaları neredeyse şehrin her yerinde var lakin istanbul'da 500 tl'ye satılan polo çantayı hong kong'dan 350 tl'ye almak benim gibi öğrenci adamların pek de umrunda olmaz diye düşünüyorum. gerek hong kong gerek de kowloon adasında çok sayıda alışveriş merkezi var. elektronik ise gerçekten ucuz. misal bendeniz kowloon sahilde bir elektronikçide 14.1 megapiksel 4 gb hafıza kartlı sony fotoğraf makinesını 250 tl'ye kadar indirme şansı yakaladım. bunun dışında ıpad'ler çok ucuz, psp'ler daha da ucuz diyebilirim. michael's diye bir yer varmış kowloon'da burada en ucuz elektronik aygıtlar bulunabiliyor.

gezilecek görülecek yer

kanımca gider gitmez bir city map edinin ve gezilecek yerleri oradan görün. ama giden biri olarak bir şeyler söyleyeyim; ocean park çok muhteşem bir eğlence parkı, yunus gösterisinden, 4 takla atan trene kadar içinde her şey mevcut. ben disneyland'a gitmedim ama gidenlerden öğrendiğim kadarıyla ocean park, hong kong disneyland'dan çok daha geniş bir kesime yönelikmiş. içeride saatler acayip hızlı geçiyor bu sebeple olabildiğince erken gidin. ben gittiğimde 1 kişi 56 türk lirasına tekabül etmekteydi. biraz pahalı ama pişman olmazsınız emin olun. bunun dışında victoria peak mutlaka görülmesi gereken yerlerden, oraya giderseniz madam tussauds müzesini mutlaka görün peak'de. 45 derecelik eğimde tramvayla tepeye çıkmak gerçekten çok zevkli. hong kong central'dan vapura binip adaları görün derim ben. özellikle mui wo adası çok şirin bir ada, öyle süper aktiviteler yok ama bir dolaşılabilir isteyen deniz ürünleri yer. aynı şekilde lemma adası da görülebilir ama mui wo bence daha doğal bir ada. kowloon adasında ladies market, temple street night market ve kowloon park mutlaka görülmeli. çoluk çocuğunuzla gidiyorsanız sahildeki space museum'a mutlaka gidin. ayrıca art museum'da aynı yerde bulunmakta. bunun dışında daha gezilip görülecek yerler var(noah's park, dev buda heykeli, disneyland gibi...) ama ben oralara gitmediğim için kesin yorum yapamam. akşam saat 8 de kowloon sahildeki star avenue denilen yerde hong kong adasında yapılan müzikli lazerli ışık şovunun izlenmesini öneririm. son olarak bird market, flower market da görülecek yerler arasında.

yazarın gördüğü ilginçlikler

sokaklarda 11 yaşındaki pre-ergenlerin öpüşmelerini görmek biraz komik oluyor, ayrıca kaldığım süre boyunca 1 tane bile kedi görememem hong kong halkının kedi yediğini düşünmeme sebep olmakta. son olarak sokak başlarında terörist gibi bekleyen hintlilerin aniden yanınıza gelip, "good watches lady come and see us" diyerek size kart uzatmalarına şimdiden alışın derim.

kötü yanlar

yoğun yemek kokusu, fazla güleryüzlü olmayan halk ve ingilizce bilen kişi sayısının çok az olması.

eğer imkan bulursanız hong kong kesinlikle görülmesi gereken yerlerden biri, görmenizi
tavsiye ederim...

gezen anılarını paylaşır kardeşim o kadar...

Herkese merhaba, yıllar boyunca tek amacım para buldukça gezip, başka diyarlar, insanlar, kültürler, yerler görmek oldu. Tabi gezmek derken 5 yıldızlı otellerde sıraya girip karpuz üstüne patates kızartması yiyen insanların yaptığı gezilerden bahsetmiyorum. Ben de bundan sonra gittiğim gördüğüm yerleri bloğumda sizlerle paylaşmayı bir borç olarak görüyorum...